ÖZ
Cumhuriyet Dönemi’nde hukuk alanında inkılaplar yapılırken önce yerli bir Medeni Kanun hazırlanmaya çalışılmıştır. Yeterince devrimci görülmeyen bu çaba, dönemin yöneticileri tarafından yarıda kesilmiştir. 1926 yılında devrimci bir yol izlenerek İsviçre Medeni Kanunu’nun toptan tercümesi kararlaştırılmıştır. Böylece toplumun yaşantı ve değerleri dikkate alınmak yerine başka bir toplumun yasalarını tercüme ederek kabul yolu tercih edilmiştir. Bu durum, bazı eleştirilere sebep olmuştur.
Türkiye’de hukuk devrimleri gerçekleştirilirken Lozan Antlaşması’na bağlı olarak, Avrupa’dan getirilen hukukçu danışmanlardan yararlanılması Lozan Antlaşması’nda Avrupalı devletlere taviz ve taahhüt verildiği eleştirisini beraberinde getirmiştir.
Türk Medeni Kanunu (TMK) sadece hukukçulardan oluşan bir komisyon tarafından tercüme edildiği için sosyal, kültürel, ekonomik yönleri ayrıntılı olarak tartışılamamıştır. Tercüme metni TBMM’de madde madde görüşülmeden topluca kabul edilmiştir. TMK’nin dilinde Arapça ve Farsça kelimeler yoğun bir şekilde kullanılmış ve tercümesinde hatalar yapılmıştır. TMK’nin dili, hazırlık ve uygulanma aşamasında acele edilmesi, ayrıntılı görüşülmemesi ve uygulanabilirliği kayda değer eleştirilere zemin hazırlamıştır. Vurgulanan bu eleştirilerden farklı olarak diğer kanunlara nazaran daha derli toplu olan ve hukuksal alanda birliği sağlayan TMK, hakime verdiği takdir yetkisinden dolayı hızlı çözümler üretebilmiş bu da TMK hakkında olumlu değerlendirmelere sebep olmuştur.
0 yorum:
Yorum Gönder