ÖZ
Müzik, farklı kültürlerin kendine özgü dokusunu yansıtan ve içerisinde barındıran evrensel bir iletişim aracıdır. Müziğin bazı özelliklerinin insanlar üzerinde olumlu veya olumsuz yönde etki bıraktığı söylenebilir. Söz konusu etkinin hiç şüphesiz müziğin birleştirici ve bağlayıcı yönlerinden kaynaklandığı düşünülse de, müziğin diğer alanları (psikoloji, tıp, matematik vb.) kapsayıcı yönü, disiplinlerarası birçok alan ile ilişkisel bir görünüme sahip olmasını hem gerekli kılmış hem de daha belirgin bir hale getirmiştir. Müziğin; tedavi, beyin, psikolojik faktörler ve duygudurum gibi farklı ilişkiler üzerine yöneldiği ve bu ilişkilerde olumlu gelişmeler gösterdiği öteden beri bilinse ve müziğin duyguların dili olduğu söylense de, müzikteki duyguların psikolojik özellikleri hakkındaki fikirler, hâlâ çelişkili ve teorik bir temele dayandırılamamıştır. Bunun dışında sesin yapısında var olan duygusal anlam, insanların müzik dinlemeye başladığında farklı duygudurumunda olabilmesine imkan tanımaktadır. Bu ve benzeri birçok durum, ilk çağlardan itibaren müzik için seslerini kullanan insanoğlunun kendi sesini keşfetmesini ve daha güzel kullanma çabasını bir gereklilik olmaktan çıkarıp, adeta bir zorunluluk haline dönüştürmüştür. Bu dönüşüm, insanları yeni yöntemler için farklı arayışlara yöneltmiş ve bu yönelim de gelişmeyi paralelinde getirmiştir. İnsan sesi, hem insanların ellerindeki mevcut çok amaçlı enstrümanlardan biri, hem de insan vücudunda yer alan ve sürekliliği olan bir enstrüman olarak görülebilir. Dolayısıyla bilimsel ve teknolojik gelişmeler, birçok farklı alanda olduğu gibi, insan sesi için de farklı disiplinlerin bir araya gelmesini sağlamıştır. Bu sayede, günümüzde insan sesindeki etki, çekicilik, kişiliğe ait izler, duygu, duygudurum vb. farklılıklar keşfedilmiş ve insan sesi iyileştirme için olağanüstü enstrümanlardan biri ve en kolay kullanabileceğimiz ses aygıtı olması dolayısıyla hayatın birçok alanına entegre edilmiştir. Sonuç olarak, günümüz dünyasının hem bilim ve teknolojideki yenilikler ile birlikte sürekli bir sirkülasyon halinde olması, hem de bilgi ve iletişim çağına uygun hareket etme gerekliliği, beraberinde yenilikçi bakış açısını ve fenomenal bir gelişim evresini gerekli kılmaktadır. Nitekim, bilginin üretilip insanların hayatlarına yol gösterici bir konuma gelebilmesi, bilginin işlenip; kavrama, uygulama ve değerlendirilmesi ile mümkün olmaktadır. Dolayısıyla bilim dünyasındaki bu gelişim, insan duygularını da anlamlandırmaya çalışmaktadır. Bu doğrultuda düşünüldüğünde, görsel sanatlardan sinema ve televizyona kadar birçok alanda, insan duygularında değişim yaratmak istendiğinde, öncelikli tercihin müzik ya da insan sesi olduğu görülmektedir. Bu tercihin sebepleri arasında, müziğin evrenselliği ve insan üzerindeki etki boyutu sayılabilir. Müziğin; tedavi edici yönü, beyin üzerinde yarattığı çalışma potansiyeli, bir müzisyen için el kol koordinasyonu, ani duygu değişimlerine direktifler sağlaması (üzgün hissettiren bir müziğin, başka bir müzikle neşeli hissini sağlaması), resim/heykel/sinema ve tiyatro gibi farklı alanlarda duygu değişimine ve eserin içine katabilme özelliğinin bulunması gibi durumlar neticesinde araştırma önemlidir. İlaveten, son zamanlarda müzik, duygu ve duygudurum üçgeninde kayda değer bir artışın olduğunu, müzik ve duygu/duygudurumu tanımanın ayrıntılı bir konu haline geldiğini söylemek mümkündür. Ayrıca müzik ve duygudurum arasındaki ilişki, disiplinlerarası birçok çalışma alanının etkileşim halinde olmasına zemin hazırlayarak, bu alanlarda değişim, gelişim ve dönüşüm evresine paralel olarak müzik psikolojisi alanında yapılan araştırmaların da artmasına olanak sağlamıştır.
0 yorum:
Yorum Gönder