ÖZ
Tarih boyunca insanlar, çeşitli sebeplerle doğduğu topraklardan ayrılmak zorunda kalmışlardır. Bu ayrılık kimi zaman zorunlu kimi zaman da gönüllü olmuştur. Göç olarak ifade edilen bu durumun hem insan üzerinde hem de geride bırakılan toprak ve göç edilen toprak üzerinde sosyal, kültürel ve ekonomik birçok etkisi olmuştur. Osmanlı İmparatorluğu da gerek fetihlerle kazandığı topraklar gerekse savaşlarla kaybettiği topraklar nedeni ile tarih boyunca hem göç alan hem de göç veren bir devlet olmuştur. Özellikle 19.yüzyılda Osmanlı’nın giderek güç kaybetmesi ile imparatorluk topraklarında dış güçlerin de etkisi ile karışıklıklar çıkmaya başlamış ve imparatorluktan sosyo-ekonomik ve güvenlik kaynaklı dışarıya göç başlamıştır. Özellikle Biladü‘ş-Şam (bugünkü Ürdün, Lübnan, Suriye, Filistin) bölgesinden bir milyona yakın insan bu dönemde Latin Amerika’ya göç etmiştir. Çoğunluğu Hristiyan olan bu göçmenler başta Arjantin olmak üzere Brezilya, Şili, Peru ve Kolombiya gibi ülkelere yerleşmişlerdir. Osmanlı sonrası kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin 20. Yüzyıl boyunca gerek dış politika anlayışı gereği gerekse uluslararası konjonktür sebebi ile Latin Amerika ülkeleri ve Latin Amerika’da ‘el turco’ olarak adlandırılan, Osmanlı pasaportu taşıyan ve çoğunluğu Arap olan göçmenlerle ilişki kuramadığı gerçektir. Bu çalışma da Soğuk Savaş sonrası gerek uluslararası siyasetin ve sistemin yeniden yapılanması gerekse küreselleşme ile birlikte dünyanın küçülmesi ile yeniden tanıdığımız ve hatırladığımız ‘el Turco’ serüvenini irdeleyecektir.
0 yorum:
Yorum Gönder