ÖZ
Bu çalışmada, Eski Türklerden günümüze kadar gelen Türk İslam kültüründe sağlıklı, dengeli ve helal beslenmede Hz Muhammed (s.a.v)’in öğretisi üzerinde durulmuştur. Ayrıca eski Türklerden günümüze kadar Türk mutfak kültürü ve yeme içme alışkanlıklarının tarihsel süreci özetlenmiştir. Beslenme, insanoğlunun yaşamını devam ettirebilmesi için gerekli olan bir ihtiyaçtır. Toplumun beslenme kültürünü o toplumun yaşam şeklini. Yaşam şeklinin değişmesi, beslenme alışkanlıkları ve kültürünün değişmesinde önemli bir yere sahiptir. Türk mutfağı, dünyanın en önemli mutfakları arasında yer alır. Asya ve Anadolu mutfak kültürünün sunmuş olduğu ürünler çeşitli olup Selçuklu ve Osmanlı saraylarında gelişen yeni tatlar, bugünkü Türk Mutfak kültürünün çeşitlenmesine ve şekillenmesine neden olur. Türklerin Müslüman olması ile yeme içme alışkanlıkları üzerine dini inanışların etkisi görülmektedir. Ayrıca Türkler Müslüman olmadan önce bile çok değişik hayvanlar yetiştirmiş olmalarına rağmen her ne kadar değişik dinlere inanmış olsalar bile, İslam dinine yakın bir hayat yaşamaktaydılar. Türkler, Müslüman olmadan önce bile domuz beslememişler, domuz eti ve domuzdan üretilmiş bir gıda tüketmemişlerdir.
Türklerin Anadolu'ya gelişi ile birlikte mutfak anlayışlarında önemli değişiklik olmuştur. Anadolu Selçukluları bu dönemde mükemmel bir mutfak kültürü geliştirmişlerdir. Selçuklularda genel olarak kuşluk ve aksam (zevale) yemeği olmak üzere iki öğün yemek yenirdi. Kuşluk, sabahla öğlen arasında yapılmaktaydı. Kuşluk öğününde tok tutan yemekler tercih edilmekteydi. Aksam yemeğinde ise çeşit boldur ve hava kararmadan yenmekteydi. Bu iki öğün arasında acıkanlar ise ayran, şerbet gibi içecekler ve meyvelerle açlıklarını giderip akşam öğününü beklerlerdi. Sabah yenen umumiyetle çorba, peynir ve ekmekten ibarettir. Onlar için, yemek sırasında gelen insanlara sofralarını açmak kadar tabii bir şey olamazdı. İnsanoğlunun ana gıdası olan ekmeğe karşı sonsuz hürmetleri vardı. Osmanlı İmparatorluğu döneminde Türk mutfak kültürü, saray mutfağı ve halk mutfağı olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Saray mutfağı, padişah, valide sultan ve divan halkı için hazırlanmış gösterişli sofralardır.
Günümüzde insanlık genel olarak üç öğün yemek yemeye şartlanmış durumdadır. Midemiz genişlediği ve büyüdüğü için öğün zamanı gelince psikolojik olarak rahatsızlık hissedilip böylece şartlı bir refleks sonucu yalancı bir açlık hissi oluşmaktadır. Günümüzde hastalıkların birçoğunun fazla yemekten olduğu tahmin edilmektedir. Dengeli bir beslenme için beslenme bilimciler tarafından önerilen günümüz enerji miktarları fazla olabilir. Bunun için günlük alınması gereken enerji miktarı üzerinde tekrar durulması ve tekrar enerji miktarlarının belirlenmesi uygun olacaktır. Günlük alınan gıdalar vücudumuzda fazla bir enerji birikimi gerçekleştirerek vücutta zehir etkisinin meydana gelmesini sağlamakta olabilir. Bunlarda zamanla hastalık yapıcı maddelere dönüşebilmektedir. Fazla yemek ayrıca obeziteye de neden olabilmektedir. Dengeli beslenme için protein içeriği yüksek gıdaların tüketilmesi gerekir. Sağlıklı bir yaşam için önemli olan kırmızı et, az tüketilmesi durumunda demir ve vitamin eksikliğine bağlı hastalıklara sebep olabilir. Bunun için günlük belli bir miktar kırmızı et yenmesi, bebekler, gelişme çağındaki gençler için çok önemlidir. Sindirimi zor bir besin olduğu için midede şişkinlik ve hazımsızlık gibi sıkıntılara da neden olabilir. Bunun için fazla et yemenin zararları da özellikle böbrekler üzerinde oluşmaya başlamaktadır.
Ayrıca sağlıklı ve dengeli beslenmede Hz. Muhammed (s.a.v)’in yaşam şekli ve tavsiyeleri üzerinde durulmuştur. Sünnete uygun beslenme şeklinde günde iki öğün yemek yemenin insan sağlığı bakımından yararları üzerinde durulmuştur. Çocuk yetiştirmede helal lokmanın önemi belirtilmiştir. Ancak helal gıda tüketebilmek için helal gıda üretiminin önemi üzerinde durulmuştur. Sünnete uyup iki öğün yemek yiyerek ancak bu öğünlerde de tıka-basa yenmiyorsa büyük bir ihtimal ile insanlarımız daha sağlıklı olacaktır. Günlük öğün, sabah ve akşam şeklinde iki öğün olması sünnettir. Sevgili Peygamberimiz (s.a.v) öğle yemeği terk edilerek sadece sabah ve akşam tüketmeyi tavsiye etmiştir. Bu da “Sünnete göre beslenme” olarak bilinmektedir.
Helal sözcüğü Arapça kökenli olup izin verilen ve yasak olmayan anlamında kullanılmaktadır. Türkiye'de helal gıda ile ilgili meraklar 1970'lerde ortaya çıkmıştır. Margarin ile başlayan bu yöneliş, özellikle dinî inancı kuvvetli kişilerin günlük et ihtiyacını dindar kasaplardan temin etmek istemesi ile devam etmiştir. Bu nedenlerden dolayı, dindar bir Müslüman sürekli helal gıda arayışı içinde olmuştur. Şüpheli durumlardan kaçınmıştır. Çeşitli vakıflar ve dernekler helal gıda konusunda kendi çözümler üretmekte olup bu çözümler, sadece kendileri için yararlı olurken toplumun büyük bir kısmının derdine deva olamamıştır. Son yıllarda İslam ülkelerinde helal gıda üretimi, helal gıda sertifikası ile belgelendirilmeye başlanmıştır. Bunun için helal gıda sertifikası dünyada önem kazandığı gibi Türkiye’de de önem kazanmaya başlamıştır. Türkiye’de bazı özel ve kamuya ait kurumlar helal gıda sertifikası vermeye başlamıştır. Helal gıdalar, İslami beslenme kuralları uyarınca izin verilen gıdalardır. Kuran ve Hadis toplanan bu kurallara göre, Müslümanlar domuz eti veya domuz yan ürünleri, katledilmiş ve ölmüş, Allah adına kesilmemiş hayvan eti, kan ve kan ürünleri, alkol, etçil hayvanlar etleri tüketilemez. Helal gıda sertifikası; güvenilir, yetkin ve tarafsız bir kurum tarafından onaylanmış bir yönteme göre üretici firmanın helal standartlarda üretim yaptığını belgelemek ve kontrol etmek üzere verilmiş bir belgedir.
0 yorum:
Yorum Gönder