ÖZ
Yirminci yüzyılın başından itibaren, insanın dış dünyayı nasıl anladığı ve algıladığı sosyal bilimlerin başlıca meselelerinden biri olmuştur. Dış dünyada insandan bağımsız, kendi başına bir gerçekliğin var olduğundan giderek vazgeçilmesiyle birlikte, insanın gerçekliğin inşacısına dönüştüğü modernlik koşullarında, ‘gerçekliğin insanlar arasındaki uzlaşmanın bir sonucu olduğu’ giderek yaygın bir tartışma konusu haline gelmiştir. Buna paralel olarak, felsefe ve sosyal bilimler alanında, insanın dış dünyayı nasıl algıladığına yönelik problemler ile giderek daha fazla ilgilenilmeye başlanmıştır. Bu sayede, algı teorilerine ilginin giderek artmasıyla birlikte, nesneyi farklı açılardan algılayan öznenin konumu, işlevi ve etkinliğinin biçimi daha önemli bir mesele haline gelmiştir. İnsanın gerçekliğe ulaşmak için nasıl bir metot kullanması gerektiği probleminden, insanın gerçekliği kendi konumuna göre nasıl farklı tarzlarda algıladığı problemine geçişse, çeşitli sosyal ve düşünsel gelişmelerin bir sonucudur. Nominalizmin Kuzey Avrupa’da etkin ve belirleyici bir düşünce akımı haline gelerek, önce tüm Avrupa’ya, daha sonra ise tüm dünyaya yayılması, sürecin belirleyici faktörüdür. Önceleri Luther ile Erasmus daha sonra ise Descartes ile Hobbes arasında gerçekleşen ‘özgür irade ve determinizm problemi’ne dair tartışmalarda, modern öznenin her şeyin merkezinde konumlandırılmasıyla, ‘özgür iradeci’ yaklaşımın yaygınlık kazanması algı teorilerine yönelik ilginin artmasını sağlayan başlıca etkendir. Bu nedenle günümüzde, özellikle sosyal psikoloji ve iletişim bilimlerinde yaygın biçimde başvurulan algı teorilerinin teolojik kökenleri, düşünce tarihi çalışmaları çerçevesinde, dikkatle ele alınmalıdır. Bu sayede, teolojik çalışmalar ile sosyal bilimler arasındaki bağlar ortaya çıkarılarak, algı teorisinden faydalanan kimi bilim sahalarının, kullandıkları metotların düşünsel kökenlerine dair farkındalık elde etmeleri temin edilebilir. Ayrıca, özellikle, iletişim bilimlerinde kullanılan çeşitli metotlarının biçimlenmesinde etkili olan algı teorilerinin teolojik kökenlerinin incelenmesi zaruridir. Zira insanın dış dünyayı nasıl bir biçimde algıladığına dair incelemeler iletişim sistemlerinin inşasında etkili olmaktadır.
0 yorum:
Yorum Gönder