ÖZ
Bu makalede ilk dönem İslâm tarihinden itibaren Müslüman toplumların, eğitim-öğretime verdikleri önemin ortaya konulması ve bu alanda gerçekleştirdikleri faaliyetlerin tarihi seyri ile bu faaliyetlerin gelişerek modern eğitim-öğretimin alt yapısının oluşmasına ne derece katkı sunduklarının fark edilmesi amaçlanmıştır. Memlüklere gelinceye kadar bu alandaki faaliyetlerin tarihi gelişimi değerlendirilirken de Memlük dönemi eğitim faaliyetlerinin, bir geleneğin devamı niteliğinde büyüyerek ve çeşitlenerek sürdürüldüğüne de işaret edilmektedir.
İslâm eğitim-öğretim tarihinde ilk eğitim kurumlarının, Hz. Peygamberin Medine'de öğretim yapılabilecek mekânların oluşturulmasını istemesi ile ortaya çıktığı bilinmektedir. İlk başta evler, câmiî ve mescidlerde başlayan eğitim ve öğretim, daha sonra belli bir müfredat dâhilinde ilkokul düzeyinde organize edilen küttâplarla, kurumsal bir yapıya doğru gelişme gösterdiği anlaşılmaktadır. Emevîler döneminde başlayan tercüme faaliyetleri, Abbâsîlerle birlikte Beytü'lhikme ve dâru'l-ilm gibi kurumlara dönüşmüştür. Selçuklularda Nizâmiye Medreseleri oluşumu ve medreselerin halka açık olarak gerçekleştirilen derslerine kadınların da katılımına imkân verilmesi dikkat çekmektedir. Daha önceleri mescidler, küttâplar, saraylar, edebiyat salonları gibi ilim meclisleri, çöl (badiye), ilim adamlarının dükkân ya da evleri ile kütüphaneler birer eğitim yerleri iken, Selçuklular-Eyyûbîler-Memlükler dönemlerinde medreselerin yaygınlaştırılması ile eğitim-öğretim işi daha planlı, programlı ve sistematik hale getirilmiştir.
Haçlı ve Moğol saldırıları karşısında memleketlerini terk edip Şâm ve Mısır bölgelerine yerleşen ilim ve sanat adamlarının da katkısıyla bu iki bölge, eğitimin kalesi olma özelliğini Memlükler döneminde tahkim etmiştir. Şâm ve Mısır bölgesindeki eğitim kurumlarının sayısı ve kalitesi göreceli artmış, buralarda eğitim-öğretim ve ilmî faaliyetler yeniden ivme kazanmıştır. Memlükler devrinde eğitim-öğretim faaliyetleri, küttâp, câmiî ve medrese ile sınırlı kalmayıp tekke, zâviye, hankâh, ribât, türbe (meşhed), hastane, saray hatta kervansaraylarda bile sürdürülmüştür. Nitekim medreselerin elit bir kesime hitap etmesine karşılık bu mekânlar, toplumun her kesimine yönelik eğitim, kültür-sanat, sağlık ve irşâd hizmeti sunan; sosyal, siyasî ve ekonomik açıdan toplumu yönlendiren kuruluşlar arasında yerlerini almışlardır. Bu dönemde câmiî ve medreselerin rollerinin neredeyse birbirine karıştığı, VIII/XIV. asırdan itibaren medreselerin birçoğunda cuma namazı hatta beş vakit namaz bile kılınmaya başlandığı bilinmektedir. Önceki inşâ edilenler hariç olmak üzere neredeyse medreselerin birçoğunun medrese-câmiî gibi ikili bir işleve sahip olduğu anlaşılmaktadır. Bu kurumlara dükkân, ekilebilir arazi vb. akarlar bağlanmış ve vakıflar kurulmuştur. Bu imkân ve fırsatları değerlendiren Memlük sultânlarının, kendi iktidarlarında özellikle medreseler başta olmak üzere eğitim kurumlarının yaygınlaşmasına verdikleri destekle ve tahsis edilen kadroların sayısını artırmalarıyla, bir taraftan ilmin yayılmasına katkıda bulunurken diğer taraftan kendi saltanatlarını da güvence altına almış oldukları anlaşılmaktadır.
0 yorum:
Yorum Gönder